Son yıllarda Yargıtay içtihatlarında oldukça geniş yer bulan “munzam zarar”, diğer bir adıyla “aşkın zarar” kavramı Türk Borçlar Kanunu’nda yer almakla birlikte, diğer zarar türlerinden ayrılmaktadır. Ayrı bir zarar türü olan munzam zarar, ispatı bakımından önem taşımakta olup, bu çalışmada genel olarak munzam zarar kavramı açıklandıktan sonra ispat hususu ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Munzam Zarar, Munzam Zararın İspatı

Genel Olarak Munzam Zarar Kavramı

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Aşkın zarar” başlıklı 122. maddesi şu şekildedir:

“Madde 122 – Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.”

Madde hükmüne göre, borcun geç ödenmesi sebebiyle alacaklının uğradığı zarar kanuni faizden yüksek ise borçlu kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı da ödemek zorundadır.

Kanun, söz konusu hükmü ile alacaklının zararının temerrüt faizinden fazla olması halinde, bu zararını borçludan talep etme imkânı tanımıştır. Borçlar Kanunu’nun bu hükmünde yer alan zarar doktrinde “munzam zarar’’ olarak adlandırılmaktadır.[1] Buna göre, alacaklının malvarlığında iradesi dışında meydana gelen ve temerrüt faizinin üzerinde bulunan zarara “munzam zarar” denir.[2]

Munzam zararın değişik şekilleri olmakla birlikte, bunlar arasında en önemlisi; borçlunun temerrüt tarihinden borcunu ödediği tarihe kadar, para değerindeki kaybın yasal temerrüt faizi oranından fazla olmasıdır.

  • Munzam Zararın Tazmin Edilmesi İçin Gereken Şartlar

Borçlunun munzam zarardan sorumlu tutulması için şu şartların tahakkuku gerekir:

  1. Borçlunun Para Borcunun İfasında Temerrüde Düşmesi

Munzam zararın oluşması için gerçekleşmesi gereken ilk şart; borçlunun para borcunu ifa etmekte gecikerek temerrüde düşmesidir. Munzam zararın tazmininde borcun, para borcu olması yeterli olup, kaynağı önemli değildir. Bu nedenle, borçlunun temerrüde düştüğü borç, sözleşme, haksız fiil, sebepsiz zenginleşme veya vekâletsiz iş görmeden doğmuş olabilir.[3]

  1. Alacaklının Temerrüt Faiziyle Karşılanamayan Bir Zararının Bulunması

TBK’ da munzam zarara yer verilmesi, alacaklının temerrüt faizi ile karşılanamayan zararlarının tazminini ve alacaklının zarara uğramasını engellemeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla munzam zararda temel felsefe; borçlu, borcunu zamanında ifa etmiş olsaydı, alacaklı hangi durumda olacaksa, munzam zarar kapsamında ödenecek meblağ ile bunun giderilmesidir.

Temerrüt faizi dışında bir zararının olduğunu iddia eden alacaklı, bunun varlığını ve miktarını ispat etmek zorundadır.[4]

  1. Borçlunun kusuru

Munzam zararın tazmin edilmesi için borçlunun kusurlu olması şarttır. Türk Borçlar Kanunu, yasal temerrüt faizi oranı bakımından kusur aramazken, munzam zararın tazmini için, borçlunun kusurlu olması şartını aramıştır. Böylelikle kanun borçluya bu sorumluluktan kurtuluş imkânı da tanınmıştır. Borçlunun, alacaklının iddia ettiği munzam zararın tazmini yükümlülüğünden kurtulabilmesi için, kusursuzluğunu ispat etmesi gerekir. Başka bir deyişle munzam zararın tazmininde alacaklı borçlunun kusurlu olduğunu değil, borçlu kendisinin kusursuz olduğunu ispat etmek zorundadır. Borçlu temerrüt faizini aşan zararın doğmasında kusuru olmadığını ispat ettiği takdirde, söz konusu zararı tazmin yükümlülüğü de ortadan kalkar.

  1. Borçlunun Fiili ile Munzam Zarar Arasında İlliyet Bağı

Alacaklının uğramış olduğu zarar, borçlunun borcunu geç ifa etmesi ya da temerrüde düşmesi sebebiyle doğmuş olmalıdır.

  • Munzam Zararın Talep Edilmesi

Munzam zarar sonucu doğan borcun hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğramasıdır. Dolayısıyla, asıl borcun takibi esnasında asıl borç ve temerrüt faizinin yanı sıra munzam zarar talebinin ileri sürülmemiş olması veya munzam zarar talep hakkının saklı tutulmamış olması, munzam zararın ortadan kalkmasına neden olmaz.

Munzam zarar, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar geçecek zaman içerisinde artarak devam eden yeni bir borcun konusunu oluşturur. Bu sebeple asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulmasına gerek yoktur. Ayrı bir dava ile zamanaşımı süresi içinde munzam zararın her zaman talep edilmesi mümkündür.

Munzam Zararın İspatı

Munzam zararın varlığını ispat yükü bu zararının olduğunu iddia eden alacaklı üzerindedir. Alacaklı, temerrüt faizini aşan zararını reel bir şekilde ispat etmelidir. Yani kesin, açık ve somut bir şekilde ispat edilmesi ispat bakımından ölçüt sayılmıştır. Bu hususta doktrinde görüş birliği vardır.

Bu konuda Barlas, eserinin 211. sayfasında aynen şunları ifade etmektedir: “…Bu konuda (munzam zarar konusunda) alacaklı önemli bir ispat külfeti altındadır. Alacaklı parayı zamanında elde etmiş olsaydı onu, değer kaybından etkilenmeyecek biçimde değerlendireceğini ispat edebilirse, söz konusu azalma aşkın zarar olarak borçluya yükletilebilir. Alacaklı ispat yükünü yerine getirirken kural olarak herhangi bir ispat kolaylığından veya fiili karineden yararlanamaz. Bu hususta mevcut tüm somut delilleri ibraz etmelidir. Zira elde edilen paranın hemen değer kaybını önleyecek şekilde değerlendirileceğine dair bir hayat tecrübesi kuralı mevcut değildir. Bu nedenle alacaklı ancak zamanında ödeme halinde değer kaybını önleyebilecek olduğunu ispat edebilirse tazminata hak kazanabilir…” [5]

Doktrinde munzam zararın ispatı konusunda kabul edilen ispat ölçütü, yargı içtihatlarında da kabul edilmektedir.

SONUÇ

Yargıtay içtihatlarında da oldukça yer bulan munzam zarar kavramı, Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan, alacaklının malvarlığında iradesi dışında meydana gelen ve temerrüt faizinin üzerinde bulunan zararı ifade eder.

Munzam zarar temerrüt ile oluşmaya başlayan, asıl borcun ifasına kadar geçecek zaman içerisinde artarak devam eden yeni bir borcun konusunu oluşturduğundan, asıl borcun takibi esnasında asıl borç ve temerrüt faizinin yanı sıra munzam zararın ileri sürülmemiş olması veya bu zarar hakkının saklı tutulmamış olması, munzam zararın ortadan kalkmasına neden olmayacaktır.

Borçlunun munzam zarardan sorumlu tutulması için gerekli şartlar gerçekleştikten sonra, bu şartların gerçekleştiğini ispat yükü alacaklının üzerinde bırakılmış olup, bu hususta doktrinde görüş birliği vardır ve Yargıtay içtihatları da bu yöndedir.

Stj. Av. Rahşan Ecevit İLERİ

[1] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası, İstanbul 1993, sh. 943; Oğuzman/Öz; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1995, sh. 378-379; Domaniç, Hayri; Faizle Karşılanamayan Zararların Giderilmesini Sağlayan BK.m. 105 ve Diğer Hükümler, 2. Baskı, Ankara 1998, sh. 83 vd; Karahasan, M.; Sorumluluk Hukuku, C. I, Ankara 1996, sh. 1010; Barlas, Nami; Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Bu Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, İstanbul 1992,sh. 186 vd; Kılıçoğlu, Ahmet; Yargıtay Kararlan Açısından Munzam Zarar, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararlan Sempozyumu XV, Ankara 1988, sh. 3 vd.

[2] Tanım için bkz. Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 2, 5. Bası, İstanbul 1999, sh. 1095.

[3] Karahasan, sh.1011; Kılıçoğlu, sh. 9.

[4] Barlas, sh. 190; Karahasan, sh. 1010.

[5] Barlas, Nami; Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Bu Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, İstanbul 1992,sh. 186 vd;